Sıla Dizisi

Sunday, December 17, 2006

Sıla’da mesaj vermiyor gerçekleri paylaşıyoruz...

Aliye dizisinde canlandırdığı Doktor Kahraman karakteriyle adını Türkiye’nin gelecek vaat eden oyuncuları arasına yazdıran Tayanç Ayaydın, şu sıralar ATV’nin ilgiyle izlenen yeni dizisi Sıla’da rol alıyor. Dizide bir Süryani’yi canlandıran genç oyuncu, “seyirciye törelerle ilgili bir mesaj vermiyoruz, onlarla Türkiye’nin bir gerçeğini paylaşıyoruz” diyor. Onu ’Aliye’de canlandırdığı Doktor Kahraman rolüyle tanıdık. Sempatikliği ve performansı sayesinde de kısa sürede bağrımıza bastık. Biz kendisini yeni yeni tanıyor olsak da Tayanç Ayayadın’ın tiyatroyla tanışıklığı 10 yıl öncesine dayanıyor. 1996 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’ne giren 27 yaşındaki oyuncu, mezun olduktan sonra hayatını kazanabilmek için bir yandan barmenlik yaptığını bir yandan da çalıştığı kafelerde ve özel tiyatrolarda oyunculuğunu icra ettiğini söylüyor.

2004 yılında Didem Erayla’nın yönettiği Ziyaret adlı kısa filmde rol alarak beyazperdeye adım atan ve yine aynı yıl Ali Özgentürk’ün yönettiği Kalbin Zamanı adlı sinema filminde Halil Ergün’ün oynadığı Cemil karakterinin gençliğini canlandıran Ayaydın, televizyon dünyasındaki ilk uzun soluklu projesinin Aliye olduğunu bertiyor ve ekliyor: “Benim için Aliye bir okuldu. Kahraman’ın hayata pozitif bakması, kendi hayatıma çok yardımcı oldu...” İsmi güvenilir anlamına gelen genç oyuncu, şu sıralar ATV ekranlarında yayınlanan Sıla adlı dizide rol alıyor ve ismiyle örtüşür bir kişiliği olan Süryani Abay’ı yani Boran Ağa’nın en yakın arkadaşını canlandırıyor. Yemek yapmayı ve fotoğraf çekmeyi çok sevdiğini belirten ve kalbinin dolu olduğunu söyleyen Ayaydın’la keyifli bir sohbet gerçekleştirdik...

Aliye dizisi size neler kattı?

Büyük kitleler tarafından tanınmam bu proje ile oldu. Aliye’deki Doktor Kahraman rolünden önce, sinema filmlerinde ve tiyatro oyunlarında canlandırdığım tüm karakterlerin geçmiş ve geleceğini kurgulama imkanı vardı. Dizi projelerinde ise bu imkansız. Karakterlerin ana yapıları aslında belli ama oyuncular oynadıkça ve proje uzun soluklu olunca birçok detay değişebiliyor. Her değişim de oyuncuya karakterle ilgili yeni bir şey öğretiyor. Başta bu durumu çok yadırgadım ama sonra bu yeniliğe alıştım. Kamera önündeki teknik bilgimin çoğunu Aliye’de kazandım. Kudret Sabancı, Kemal Şanlı, Cenap Kuşçu ve Nezir Yücel gibi insanlardan set adabı ve tekniği ile ilgili çok şey öğrendim. Aliye benim için bir okul niteliğindeydi. Bu kadar çok şey öğrenirken mutlu olmamak imkansızdı. Tabii ki bir oyuncunun en büyük mutluluklarından biri de halk tarafından çok sevilen bir projede yer almaktır. Kahraman her zaman bardağın dolu kısmını gören ve gösteren bir karakter olduğu için seyirci tarafından çok sevildi. Ben de rolümü çok severek oynadım. Kahraman’ın pozitif bakış açısının kendi hayatıma da çok yardımı oldu.

Sıla’nın kadrosuna nasıl dahil oldunuz?

Gül Oğuz uzun süre benim canlandırdığım Abay karakteri için ön araştırma yapmış ama bir türlü karaktere uygun bir oyuncu bulamamış. Rolün bana gelmesi epeyce geç oldu. Ama bölgeye geldikten sonra ekibin sıcakkanlılığı nedeniyle kendimi aylardır bu projenin içindeymişim gibi hissettim.

Sıla’da Süryani bir karakteri oynuyorsunuz. Bu rol için ön araştırma yaptınız mı?

Projeye başlamadan önce Süryanilikle ve Türkiye’deki yaşayış biçimleri ile ilgili bilgim vardı. Daha önce İncil’i okumuştum ve Hıristiyanlık’la ilgili genel bir bilgiye sahiptim. Ama çekim tarihinden önce bölgeye gelip, buradaki Süryaniler’le bizzat tanışıp onlarla iletişime geçmem, bana oynayacağım Abay karakteri ile ilgili uzaktan öğrenemeyeceğim önemli bilgiler verdi. Dizide şimdiye kadar kullanmamış olsam bile Süryanice öğrenmeye çalışıyorum. Ayrıca fırsat buldukça Mardin’deki Süryani köylerini ve kiliselerini gezdim ve geziyorum.

İlerleyen bölümlerde Abay’ı neler bekliyor? Boran Ağa’yla arkadaşlığı bozulacak mı?

Bilmiyorum. Zaten bilsem de seyirciye bunu söylemek, izlemedikleri bir filmin sonun söylemekten farksız olur. Kimse henüz izlemediği bir filmin sonunu önceden bilmek istemez. Yalnızca Boran’la ilişkilerinin her zaman kan kardeşlik boyutunda süreceğini söyleyebilirim. Boran’la aralarının bozulacağını düşünmüyorum.

Dizide pek çok mesaj verilmeye çalışılıyor. Törelerin insanların hayatını nasıl etkilediği gibi...

Müslüman bir toprak ağası olan Boran’ın en yakın arkadaşının bir Süryani olması da bu mesajlardan biri.

Sizce dizilerin kitlelere mesaj vermek gibi bir misyonu olmalı mı?

Proje ile ilgili bazı tercihler, o projenin yaratıcılarının hayatla ilgili dertlerini seyircilerle paylaşmasına olanak sağlıyor. Bu dertler toplumu ve yapıyı yakından ilgilendiren dertlerse tabii ki mesaj niteliği taşıyor. Ben bu sorunların altını fazla çizmemekte yarar olduğunu düşünüyorum. Altı fazla çizildiği zaman verilen mesajlar dramatik yapının içinde çok sırıtabilir ve itici görünebilir. O zaman da hedefe ulaşmaz. Gül Oğuz zaten çok büyük bir ustalıkla ve incelikle bu mesajları seyirciye ulaştırıyor. Biz aslında dizimizde seyirciye mesaj vermiyoruz. Sadece, Türkiye’nin bir gerçeğini paylaşıyoruz.

Çekimlerinizin olmadığı zamanlarda neler yapıyorsunuz?

Bir oyuncunun sette kendi sahnesini beklerken bol bol boş vakti oluyor. Bence bu sürenin çok iyi değerlendirmesi gerekiyor. Böyle zamanlarda genellikle karakterden çıkmadan bir sonraki sahneme hazırlanıyorum. Çekimimin olmadığı günlerde ise zamanımı set içindeki farklı birimlere yardım ederek geçiriyorum. Gün geliyor ışığa, gün geliyor ses ekibine yardımcı oluyorum. Böylece hem kendimi teknik açıdan geliştiriyorum hem de setten kopmamış oluyorum. Çalışmadan duramayan biriyim. Otelde oturmak yerine sette olmak beni çok mutlu ediyor.

Setteki hava ve rol arkadaşlarınızla ilişkileriniz nasıl?

Ailemizden çok, birbirimizi gördüğümüz için bütün oyuncularla aram iyi. Birbirimize çabuk ısındık. Menderes Samancılar ve Zeynep Eronat’ın tecrübelerinden çok şey öğreniyorum. Menderes Ağabey çok neşeli biri, hepimizi gülmekten kırıp geçiriyor. Bir de genç ekibimiz var. Oyuncularımızdan Boncuk Yılmaz, Kartal Balaban, Cemal Toktaş, reji ekibinden de Nisan Turgul ve Ender Emir ile çekimden arta kalan zamanlarımızı eğlenerek geçirebiliyoruz. Kısa zamanda çok yol kat ettiğimize inanıyorum. Tabii Gül Oğuz’u da unutmamak lazım. Hepimizle o kadar arkadaş gibi ki, yönetmenlik değerinin yanı sıra setteki varlığı bizi rahatlatıyor ve daha yaratıcı olmamızı sağlıyor. Aklına gelen her şeyi yönetmeniyle paylaşabilme özgürlüğü bir oyuncu için çok önemli. Bu yüzden kendimi çok şanslı sayıyorum.