Sıla Dizisi

Sunday, December 17, 2006

Sıla’yı neler bekliyor?


Ekranların en çok izlenen Sıla dizisinin başrol oyuncularından Cansu Dere, ATV’de yayınlanan Harika Pazar programında dizi ilgili merak edilen soruları yanıtladı. Sıla'nın İstanbul'a kaçması ve berdelin bozulması ile ilgili Dere "Sıla olması gerekeni yaptı belki de, uzun zamandır ordan bir şekilde kaçmaya çalışıyordu ama buna engelleri vardı annesi babası ve tabi ki iki kişinin canı" cevabını verirken, Sıla'nın Boran Ağa'dan hamile kalma ihtimali yüksek eğer böyle birşey olursa Boran Ağa hem sevdiği kadına hemde onun karnında taşıdığı bebeğine nasıl kıyacak sorusuna "Aileye gelecek ilk çocuk olarak düşünülürse bu işleri daha da karıştıracaktır" yanıtını verdi.

Sıla’da heyecan artıyor.


Cuma akşamlarının tutkuyla sevilen dizisi Sıla’da heyecan durulmuyor. Aşkı Boran Ağa’yı Mardin’de bırakan Sıla’da törenin kurbanı mı olacak. Elinde silahıyla İstanbul yollarına düşen Boran Ağa canı gibi sevdiği karısının canını töre uğruna alabilecek mi? Berdel’le başlayan aşk hikayesi Töre cinayetiyle devam ediyor. Cuma akşamlarının vazgeçilmez dizisi güneydoğunun en önemli sorunlarını bir bir ekrana yansıtıyor. Sıla’nın son bölümüyle ilgili Dizinin başrol oyuncularından Mehmet Âkif Alakurt ATV Ana Haber’e dizide yaşananları ve yaşanacakları şu şekilde anlattı.

“Yezda’dan ve Sıla’dan sonra Boran içinde üçüncü bir hayat başladı. Boran Ağa hayatında yalnızca bir kişiyi öldürdü o da Sıla için Yezda’yı. Bu süre biraz aksiyon sahnelerimiz yani kaçma kovalamacımız var. Boran için ortada çok ince bir çizgi var. Sıla hamile olsa o zaman öldürmez çünkü ortada çocuk var konu Sıla olmaz. Gerçek hayatta başıma böyle bir şey gelse tabii ki öldürmek gibi bir şey düşünmem. Çok büyük acı çekerim, beklerim sabrederim. Nasıl olsa unutacağımı bildiğim için bu acıyla hayatıma devam ederim.”

Sezonun en çok beğenilen dizisi Sıla’da her hafta macera ve aşkın dozu yukarılara çıkacak. Tabii buna da en çok Sıla tutkunları sevinecek.

13.Bölüm Özeti: Boran ve Sıla karşı karşıya gelecekler mi?


Sıla dönmeyi çok istediği İstanbul’dadır artık. Özgürlük umduğu hayatında yeni bir tutsaklıkla karşı karşıyadır. Kale gibi korunan bir ev, etrafında etten bir duvar ve omuzlaması gereken sorumluluklar Sıla’yı ezer. Güven tazelemek ve işleri devralmak için düzenlenen yönetim kurulu toplantısında, Emre; Sıla’ya yardım etmek adına sıkboğaz eder. Sıla için tatsız başlayan toplantı sonunda, Yönetim kurulu üyeleri Sıla’ya güven duyar. Aynı toplantı Emre için keyifli bitmez. Bu toplantı Emre ile Sıla’nın arasındaki gerginliği su yüzüne çıkarır. Boran ise yüreğinde Sıla’nın ihaneti, belinde aşiretin zorla taktığı silahı ile İstanbul’un her yerinde Sıla’yı aramaktadır. Öfkesi etrafındakileri olduğu kadar kendini de korkutur. Bedar, kocasını, Kevser’i ve hatta töreyi karşısına alma pahasına, aşiretin kararına karşı durur. Emre’nin Sıla’yı korumak için aldığı bütün tedbirleri almıştır. Acaba Boran ve Sıla karşı karşıya gelecekler midir?

“Sıla” olmak uğur getirdi.

Atv'nin ilgiyle izlenen dizisi Sıla'da aynı ismi taşıyan bir kızı canlandıran Cansu Dere, "Sıla olmak bana uğur getirdi" dedi. Hayallerine bu sayede çok yaklaştığını söyleyen güzel manken, "Bir sinema filminde rol almayı çok istiyordum. Sıla'daki oyunculuğum sayesinde bu konuyla ilgili birkaç teklif aldım" diyerek mutluluğunu dile getirdi.

Bazen kendime bile zor geldiğim oluyor...

Atv’nin ’Sıla’ dizisiyle oyunculuk kariyerinde önemli bir yol kat eden manken Cansu Dere, “Mesafeliyimdir” dedi ve ekledi: Zor bir insanım. Bazen kendime bile zor geliyorum. ’Ne kadar kibirli’ diyecekler diye ters gelen bir şeyi yapmam!. Sıla Dizisi ile hayran kitlesini genişleten manken Cansu Dere, oyuncu olmak için çalıştığını söyledi. Marie Claire dergisinin aralık sayısına röportaj veren Dere, Mardin manzarası eşliğinde yapılan moda çekimlerinin de kahramanı oldu. Tanıttığı kıyafetleri Mardin’in otantik dokusuyla bütünleştiren Cansu; oyunculuk, aşk ve güzellikle ilgili görüşlerini Marie Claire’e anlattı..

* 'Sıla' benim için çok kuvvetli bir rol, çok kuvvetli bir hikaye. Gül Oğuz bana senaryodan daha ilk bahsettiğinde çoktan özümsemiştim. Bu dizi; töre, aşk, riya, merhamet, hırs, kültürel farklılıklar ve kaderi anlatan bir kadın hikayesi... Bu öykünün içinde olmak çok güzel.

* 'Artık bir oyuncuyum' demek hem çok ayıp, hem de çok yanlış olur. Oyuncu olmaya çalıştığımı söyleyebilirim. Birçok yönetmen sinemaya çok uygun bir yüzüm olduğunu söylemiştir ama 'Alacakaranlık'ta Uğur Yücel'le çalıştıktan sonra oyunculuk benim için vazgeçilmez oldu.

SETLER BENİM OKULUM OLDU
* Oyunculuk biraz da hayal kurmak demek. Bunu ayırt ettim. Bir kitap okuyup da hayal kurmak gibi! İşin tekniği ayrı bir profesyonellik tabii ki ama benim okulum çalıştığım setler oldu. Uğur Yücel, Fikret Kuşkan, Işıl Yücesoy, Çağan Irmak, Menderes Samancılar ve Zeynep Eronat'dan çok şey öğrendim.

* Mardin'de; 19-20 yaşında üzüldüğüm şeylerin artık bana çok komik geldiğini fark ettim. Benim yaşımda evli ve bir sürü çocuğu olan kadın tanıdım. Mardin her yönüyle benim için bir okul oldu. Sadece para kazanmak adına yapılan bir iş değil bu. Setler, insanlar ve şehirler bizi eğitiyor.

AŞK İNSANA HER ŞEYİ YAPTIRIR
* 'Sıla' gibi farklı bir kültürle yetişmiş, farklı bir dünyaya ait birisine aşık olma ihtimalim var mı bilmiyorum ama aşk insana her şeyi yaptırabilir. Kime aşık olacağını belirleyemiyorsun ki hayatta. Hatta seçemiyorsun! Az çok kimi 'sevemeyeceğini' biliyorsun ama aşık olmak planlanamayan bir duygu. Benim için aşk; saçmalamayı bile göze almak ve bundan memnun olmak demektir.

* Benim için 'Bakışları uzak, insanlara mesafeli, soğuk' diyenler de var, 'Garfield bakışlı' diye yazanlar da! Mesafeli olduğum doğrudur. Herkese sempatik olamazsınız, herkesi sevemezsiniz ki zaten. O zaman gerçekten sevdiğim insanlara ayıp etmiş olurum.

TAKİP EDİLMEKTEN HOŞLANMAM
* Ben kiminle neşeleneceğimi, kiminle eğleneceğimi ayırt edemeyecek biri değilim. Zor biriyim. Bazen kendime bile zor geliyorum. Hayatı hiç kimseye zindan etmem ama esneyemeyeceğim konular vardır. Bana, 'Ne kadar kibirli' diyecekler korkusuyla kendime ters gelen bir şey yapamam.

* Mesleğim gereği özel hayatımın takip edilmesi bir tür bedel ama kişisel olarak bundan hoşlanmak zorunda değilim. Defileden çıkıp, mikrofon uzatılarak; ilişkimle ilgili annemin babamın bile o kadar kolay soramadığı soruların sorulmasından hoşlanmıyorum. Hayattaki en önemli konular yolda yürürken konuşulmaz; en azından ben konuşmam!

ARTIK İLİŞKİLER ÇABUK BİTİYOR
* 'Sıla'daki ya da Kenan İmirzalıoğlu'yla başrol paylaştığım 'Yandım Ali' filmindeki gibi aşklar pek kalmadı. İlişkilerin başlaması, bitişi çok hızlı. Bu normal aslında; zaman değişti, bizler de değiştik ama bir yerlerde öyle aşklar da yaşanıyor. Çok nadir ama gerçek aşkı yaşayanlar var.

* Mardin'le İstanbul arasında bölünmeyi seviyorum. Emek harcayıp da karşılığını almanın tadını yaşıyorum. 'Sıla' için 80 dakikalık bölümler çekiyoruz ve ben sabahtan akşama kadar çalışıyorum. Halen çekimleri süren bir sinema filmim olduğu için İstanbul'a çok sık gidip geliyorum. Burada bir hayatım var ama orada da var!

12.Bölüm Özeti: Sıla uçağa binebilecek mi?

Boran,Yezda’nın ruhunu özgür bırakırken, Sıla da kendi özgürlüğüne uçmak için hazırlanmaktadır. Törenin ağırlığını ve Boran’a yaşatacağı acının yükünü omuzlarında taşıyan Sıla, İstanbul’a dönmeyi çok istediği halde, ruhunda çelişkiler yaşamaktadır. Emre Sıla’yı kaçmak için ikna etmeye çalışır. Narin, Azad ve Emre yola çıkmak için hazırdır ama Sıla uçağa binebilecek mi? Cihan öğrendiği önemli bilgileri, Boran Ağaya karşı kullanmak için, sinsi planlar peşindedir. Yeni kavuştuğu kızını, belki de sonsuza kadar yitirmek üzere olan Bedar Ana, yaşadığı belirsizlikten dolayı acı çekmektedir.

Gencim laubaliyim yakışıklıyım...


Üç buçuk yıldır Kanal D’de Genç Magazin’i başarıyla sunan Kartal Balaban, Sıla dizisindeki avukat rolüyle oyunculuğundan da söz ettirmeyi başardı. Ancak bir sorun var; Balaban’ın dizilerin aranılan oyuncusu olmaya hiç de niyeti yok. Oyunculuğa başlamasının tesadüfler üzerine gerçekleştiğini belirten oyuncu, üniversitedeyken reklam çekimleri için oyuncu seçmelerine gittiğini ve günün birinde Çekirdek Aile dizisinin yapımcısıyla tanışması vasıtasıyla bu dünyaya adım attığını anlatıyor.


Basketbol geçmişi üzerine uzun dönem sunuculuk ve oyunculuk... Ekranlarla tanışman nasıl oldu?


Okullu değilim ama...

Her şey bu kadar kolay mı? Bazıları bir dizide küçük bir rol için bile aylarca bekliyor.

Kolay değil aslında da biraz şans, biraz da istek lazım. Buradan her konuda çok şanslı olduğum anlaşılmasın. Uludağ Üniversitesi İktisat Fakültesi Çalışma Ekonomisi’nden 6.5 senede mezun oldum mesela. Ortaokul, lise derken bazı işlerin eğitimsiz olmayacağını öğreniyorsunuz. Bunun için, workshop’lara katılmaya başladım. Okullu değilim ama eğitim almayı sürdüreceğim.

Okul ve oyunculuk devam ederken sunuculuğa soyunmak seni zorlamadı mı?

Oyuncuysanız, normal zamanlarda bir rolde oynayıp, oturuyorsunuz. Genç Magazin sunuculuğunu kabul ederken bir yıl sonra başkasıyla devam ederler ya da program biter diyordum. Ama sanırım genç, laubali ve yakışıklı oluşum artı oldu. Sonuçta sunuculukta bunlar önemli.

Oyunculuk kariyerindeki ivme çok açık bir şekilde yükselişte. Çemberimde Gül Oya’da oynadığınız karakter keskin köşeleri olan zor bir roldü. Bu rol sizin için bir şans mıydı?

Benim şansım bu sektörde nedenini bilmesem de çok iyi gitti. "Çemberimde Gül Oya"da benim için büyük bir şanstı mesela. O rol için bana söylenilen "Sürekliliği var ancak her bölümde yoksun. Bir bölüm girersin, iki bölümde olmayabilirsin"di. Ben de, "Tamam, sizinle çalışayım hatta üzerine ben para vereyim." (gülüyor) dedim.
Reyting kurallarına uyulmalı

Şimdi de çekimleri süren "Sıla" dizisinde bir avukatı canlandırıyorsun. Diziyi ve rolünü nasıl değerlendiriyorsun?

Dizinin farkı, kulaktan kulağa yayılıp, birden patlaması belki de. Sıla’da, holdingde avukatlık yapan, oturaklı davranması ve konuşması gereken farklı bir adam Kartal. Dizinin ilerleyen bölümlerinde İstanbul ayağı olacak ve benim ağırlığım daha çok hissedilecek.

Başka projelerle daha görecek miyiz seni? Mesela bir sinema filmi?

"Sıla" devam ettiği sürece başka bir dizi düşünmüyorum ama ilerleyen zamanlarda bir sinema filminde rol almak isterim. Yaptığım işi çok seviyorum ama hayatımın sonuna kadar da dizi oyuncusu olmak istemiyorum. Reklam kuşağında uzun süreler alan, başrolleri ön plana çıkarılmış magazinsel filmlerden özellikle uzak duruyorum. Türk Sineması iş yapsın, çekilen filmlerin sayısı artsın tabii ama insanları seçici olmaya ve kaliteli işler aramaya da yöneltmek lazım.

Popülerlik kaygısı güdülen işlere karşısın anladım, peki ya sana da bir gün böyle bir film veya dizi için astonomik bir ücret teklif edilse...

Amaç önemli burada. "Ben sansasyonel bir iş yapayım, çok popüler olup, manitayı götürürüm" mantığı varsa olmaz o iş. Televizyon sektöründe sanat yapmaktan çok, reyting önemli olduğu için şartlara ayak uydurmak gerekiyor. Ben de şartlarım nasılsa ona göre davranırım, eğer paraya çok ihtiyacım yoksa, geri çevirebilirim.
Deney Faresi 1
Gerekli malzemeler
1 adet gitar
Orta halli ses
1 adet "istek çalınır" yazısı
Bol miktarda cesaret
Meydanda gitar çalarak para kazanmak
Merak edip de bir türlü yapmaya cesaret edemediğimiz işler artık benden sorulur. Deli cesaretimle zor işleri deneyip, sonuçlarını sizlere bildireceğim.
Yukarıda saydığımız malzemeleri alıp, Kadıköy iskelesinde kaldırımın üzerine konuşlandım. "İstek çalınır" yazısı önümde, başladım şarkı söylemeye. Geçmişte gitar çalma tecrübem olsa da sokak ortasında ilk kez yapacaktım. Bu yüzden yumurta, domates, gibi her türlü protesto nesnesine hazırlıklıydım.

İşe 10 kuruşla başladım

Önüme attığım 10 kuruşla işe başladım. İtiraf ediyorum, şarkı söyleme kısmında zorlandım. Tam söylemeye başlayacakken, o rocker halimi gören iki arkadaş "Orhan baba çalsana sen" deyince durakladım. Onlar işin dalgasındaydı ama bilseydim şarkının akorlarını, görürlerdi günlerini! Gözlerimi kapatıp Nazan Öncel’den "Gidelim Buralardan"ı söylemeye başladım. Şarkı bittiğinde ilk işim kılıfa bakmak oldu ama hala 10 kuruşum vardı! Hemen yılmadım, biraz tarz değiştirdim ve Haluk Levent’in "Ankara"sı ile devam ettim. İşe yaradı, pembe gömlekli biri 2 YTL atıp diğer tarafıma geçti. Sonra yanıma iki kız oturdu. Ödemeyi peşin yapıp Fikret Kızılok istediler. "Zaman Zaman" sayesinde para gittikçe arttı. Neredeyse bütün istek parçaları çaldım. Hatta para yerine karanfil veren bir teyze için "Çarşambayı Sel Aldı"yı bile söyledim! 1 saat sonunda toplam 16.10 YTL kazandım. Zabıtasız ve çürük domatessiz! Kazandığım parayı da fotoğraflarda da görüldüğü üzere, Kızılay’a bağışladım. Haftaya yeni bir deneyde görüşmek üzere, esen kalın!

Kaynak: Hürriyet Kelebek Magazin

Yakışıklılığı hazmettim...

2001 Best Model of the World birincisi Mehmet Akif Alakurt, ekranların yeni yakışıklı ve duyarlı ağası oldu. “Sıla” dizisinde Boran Ağa’yı canlandıran Alakurt, gerçek hayatta da epey ağır takılıyor. Kendini “dengeli bir maço” olarak tanımlıyor, yakın bir zamanda aile babası olmayı planlıyor. Bir de, oturduğu yerde içinden dans ediyor! İşte Alakurt’un Elle dergisinin aralık sayısına verdiği röportajdan ilginç bir bölüm...


Sizin şansınıza hep böyle sosyal içerikli diziler mi denk geliyor? Ortalıkta bu kadar ’laylaylom’ dizi varken...

- Denk gelmek değil... Ben hiçbir şeyi şansa bırakmayı sevmem. Daha önce oynadığım "Kırık Ayna" dizisinde de töre meselesi vardı. "Hacı"da radikal İslamcı bir genci oynuyordum. Mümkün mertebe hayatın içinden konular olmasına dikkat ediyorum, uydurmasyon senaryo beni etkilemiyor.

İnsanlar sizi dizilerden tanıyor ama öncesinde modellik yaptığınız ve 27 yaşında olduğunuz dışında hakkınızda pek bir şey bilinmiyor. Kimsiniz siz?

- İstanbul doğumluyum. Annem Samsunlu, babam Fatsalı. Normal bir Türk ailesiyiz. Beş kardeşin en küçüğüyüm, üç ablam, bir abim var. Sizinle hem ablalar, hem abi, hem de anne-baba ilgilenince biraz şımarık oluyorsunuz. Küçüklüğümden beri ailemden talep ettiğim her şey yerine getirilmiştir.

Lise yıllarında mı başladı modellik?

- Evet, annem vasıtasıyla başladım, beni o yönlendirdi. Lise son sınıftayken televizyonda zap yaparken tesadüfen Best Model yarışmasına denk geldim.

HAYALGÜCÜM ÇOK GENİŞ



Dans etmeyi de seviyor musunuz?

- Dıştan değil de içimden dans eden bir insanım.

Nasıl oluyor o?

- İnsan eğer isterse her şeyi beyninde yapar. Hani derler ya, eğer bir erkeksen ve bir kadına bakıp onunla birlikte olmayı düşünüyorsan, eşini aldatmış sayılırsın diye...

Bu mantıkla, aklından birini öldürmeyi geçirmekle öldürmek de aynı şey...

- Günde kaç kez kafandan birini öldürmeyi geçirirsin ki? Açıkçası benim aklıma gelmez bu... Biri çok çok çok sinirimi bozmadıysa onu öldürmeyi düşünmem. Ancak her ne olursa olsun bir insan kafasından bir başkasını öldürmeyi geçirdiyse, onda potansiyel vardır!

Hayal gücü çok geniş bir insanın bakış açısı mı bu?

- Geniştir. Hele küçükken çok daha genişti. Gaziantep’te askerlik yaptım ve askerlikten sonra biraz düşüşe geçti hayal gücüm.

Bu hayallerinizden biri de televizyonda müziğini çok beğenerek tesadüfen keşfettiğiniz Best Model yarışmasına katılıp orada birinci seçilmek miydi?

- Orada birincilik kazanma duygusu beni çok etkiledi. Mesela birincinin boynuna kurdeleyi taktıklarında ben o resimde kendimi hayal ettim. Kendi kendime "Bu yarışmaya katılıp birinci olacağım" dedim. Gerçekten de yarışmaya katıldım, birinci oldum ve modelliğe başladım. Modellikte çok güzel işler yaptım. Lacoste’un dünya kataloğunu çektim. Lacoste’un çalıştığı ilk Türk modelim. Reklam filmlerinde oynadım, kaliteli işlerde yer aldım. Modellik hayatım en fazla iki yıl sürdü ama hep güzel işler yaptım.

Oyunculuğa "Kırık Ayna" adlı diziyle adım attınız, değil mi?

- 2001 ya da 2002’ydi ve çok ağır bir karakterdi o. Ben 21-22 yaşındaydım ve Kadir İnanır’a kafa tutacak bir adamı oynuyorum. Orada da kan davası güden bir genci oynuyorum. Bir de Kadir İnanır’la oynuyorsun ve onun karşısında durup ezilmemek zorundasın. Bunu başardım o yaşta. Bana oyunculuğu sevdiren insanlar da dizinin yönetmeni Şerif Gören ve Kadir İnanır’dır zaten.

Yakışıklı olmak bir oyuncu için dezavantaj mıdır?

- Değil tabii ki... Her şey gözlerde bitiyor. Yakışıklı olduğumu 18 yaşında özümsedim. Hazımsızlık çekseydim o durum ekrana yansırdı. Ben yakışıklılığımı da fiziğimi de hazmetmişim...

Hazmetmek nasıl oluyor?

- Hazmedemeyen sürekli kasılıp poz atan tipler yani, benim öyle bir derdim yok. Birisinin bana gelip de "Çok yakışıklısın" demesine gerek yok, ben biliyorum yakışıklı olduğumu. Yakışıklıyım diye dolaştığın zaman bu bir dezavantaj olur. O zaman işin kasıntılık boyutu ortaya çıkar ve seyirci bunu anlar.

Mankenlikten geldiğiniz için oyuncular arasında horlandınız mı?

- Öyle bir şey olmadı. Ama tabii ilk başladığınızda insanların sohbetine giremiyorsunuz, bu işi bilmediğiniz için dışarıdan bakıyorsunuz. Bence oyunculukta illa okullu olmak gerekmiyor ama empati kurarak, okuyarak ve oyunculuğun matematiğini anlayarak kendini geliştirmeli insan. Bu bir enerji işi, kuru kuru eğitimle olmaz, 20 yıl eğitim de alsan işe ruh katmazsan o iş sahte olur. Ayrıca görsel olarak güzel bir insan da hayata 1-0 önde başlar.

POPÜLARİTEDEN KORKMAM



Mardin’de yaşayan bir ağa bu kadar yakışıklı ve cool olabilir mi sahiden?

- Sana bir şey sorabilir miyim? Atatürk’ün karizmasını nasıl buluyorsun?

Müthiş tabii ki...

- O zaman bu mantıkla, bu kadar mükemmel bir insan aynı zamanda bu kadar karizmatik ve iyi olamaz...

Peki ikinci örnek verebilir misin?

- Gündeme damgasını vurmuş insanlar her yerden çıkabilir.

Boran böyle bir karakter mi sizce?

- Evet bir döneme damgasını vurmuş. Demek ki, bu adam gerçekten yaşamış. Ben bu diziye başlamadan önce Ağa ve Devlet diye bir kitap okudum. Orada öyle ağalardan bahsediyorlar ki benim oynadığım Boran Ağa’ya beş basar.

Radikal İslamcı bir karakteri canlandırdığınız sırada, "Türbanlı bir kızla evlenebilirim" demiştiniz...

- Ama "Kıstasları uyarsa" dedim. İnsanları inançlarıyla değerlendirmek cahilliğin en büyüğüdür. Ben çağdaş yaşam koşullarında yaşayan ve böyle eğitilen biriyim, zamanın ilerlediğinin de, bazı şeylerin değiştiğinin de farkındayım. Dış görünüş değil, paylaştığınız şeyler önemlidir. Ben kapalı olup da çok modern düşünceye sahip insanlar tanıdım. İnanç çok farklı bir boyut çünkü. Fakat en tehlikeli şey türbanı siyasi amaçlar için kullanmak.

Artık şöhretli olma yolundasınız.

- Hayatımda her zaman adımlarımı kaldırabileceğim zamanda attım. Hazımsızlık çekeceğim hiçbir işe girmem. Popülaritenin ne olduğunu da gördüm, hiçbir korkum yok.

KADINIMA SAHİP ÇIKARIM



Sizde maçoluk var mı biraz?

- Var ama dengeli bir maçoluk. Korumacı bir tarafım vardır, kadınıma sahip çıkarım. Sahiplenirim. Delikanlılık anlamında bir maçoyum. Ama benim için delikanlılık farklı bir anlama geliyor, serserilikle delikanlılık birbirine çok karıştırılıyor.

Peki sizin için ne anlama geliyor delikanlılık?

- Beyefendi olmak. Delikanlılık beline silah takıp, adam dövmek değildir. Bunu yaptığın zaman delikanlı değilsin, it kopuksun. Delikanlılık, kadına saygı göstermektir.

Nasıl bir kadından etkilenirsiniz?

- Kimseyi gözünde büyütmeyecek ve özgüvenli olacak. Zaafları olmayacak, ben zaaf konusuna çok takığım. Bir zaaf hissettiğimde çok rahatsız olurum ve giderim. Kendisinin ne olduğunu ve olmadığını bilecek, kendi ayakları üzerinde duracak, becerikli olacak. Arkamı döndüğümde onu merak etmemeliyim. Öyle ezik insanları sevmiyorum.

Size karşı zaafı olsa da mı?

- Zaaf çok tehlikeli bir şey, başka şeylere yol açabilir. Boyumu posumu herkes sever, karakterimi kişiliğimi sevmeli.

Çok yüksek standartlarınız var.

- Ne yapayım, çok ince eleyip sık dokuyorum, çünkü ben palavradan ilişki insanı değilim. Hayatımı doldurmak için bir kadınla beraber olmaya ihtiyacım yok. Evlilik kurumuna çok önem veriyorum. Evlenmeyi ve çocuk sahibi olmayı düşünüyorum.

Evlilik yakın gelecekteki planlarınız arasında mı?

- Yani kafamda olan şeyler bunlar. Benden iyi aile babası olur.
İlişkide gaddarımdır

Belli bir kadın tipiniz var mı?

- Gözüme hoş gelen belli bir kadın tipi var ama söylemeyeceğim.

Niye söylemiyorsunuz, diğerleri üzülmesin diye mi?

- Benim için bakışlar çok önemlidir. Ben insan bakışına hayranım. Göz hastasıyım, hele de doğru bakmayı bilen bir insansa. Sadakati, güveni, teslimiyeti gözlerden almak çok önemli. Ben çok ince şeylere takılırım, pek çok ilişkimi böyle şeyler yüzünden bitirmişimdir. Mesela bir an samimiyetsiz bir bakış yakalarsam biter. Gaddarımdır. Böylece üç sene sonra bitecek bir şeyi önceden algılayıp yolu baştan kapatırım.

Böyle yaparak kalplerini kırıyorsunuz ama?

- Üç sene sonra kırılacağına o zaman kırılsın. Ben bunu önceden görebiliyorsam ne yapabilirim?
Domuzun boynuna inci takmam!

Aşk adamı mısınız?

- Evet, çok severim. Sevginin olmadığı bir ilişkide var olmam. Sevdiğimi de gösteririm. Ama hak edene hak ettiği kadar. Yani domuzun boynuna inci takmam.

Kıymetinizi bilmeyen oldu mu peki?

- Tabii olmuştur ama bu onun zekasıyla ilgili bir şey. Ben ilişkilerimde çok farklıyımdır. Güzel şeyler yaşarım ve güzel şeyler hissettiririm. İyi bir sevgiliyim. Ama doğru şeyler doğru insanla ortaya çıkar. Bir insanın bana ruhunu teslim ettiğini bakışlarından anlarım. Ruhunu teslim ettiği zaman her şey güzel olur.

Kaynak: Elle Dergisi ve Kalebek

11.Bölüm Özeti: Sıla, Boran’ı ardında bırakmak zorunda...

Boran ağanın aşkı artık dile gelmiştir. Ama daha önce yaşadıkları talihsiz gecenin izleri Sıla’nın Boran’a duyduğu aşkı anlatmasına da, yaşamasına da fırsat vermez. Boran’ın hazırladığı hediyeden sonra, Sıla’yı evde de büyük bir sürpriz beklemektedir. Narin kaçmaya razı olmuştur. Bunu duymak Sıla’yı umduğu kadar mutlu etmez. Kendini büyük bir çıkmazın içinde bulur. Mardin’de Boran ağanın, İstanbul’da da Sıla’nın düşmanları da boş durmaz iş birliği içine girerler. Ayşe Hüseyin’le ilgili gerçekleri öğrenince dünyası başına yıkılır. Azad kaçacakları için mutludur ama Narin verdikleri bu kararın altında ezilmektedir. Boran geçmişiyle arasındaki bağı kopararak Sıla ile yeni bir hayata başlamanın hazırlıklarını yapar. Oysa Sıla, içi yanarak Boran’ı ve onunla yaşayacağı hayatı ardında bırakmak zorundadır.

Boran Ağa'nın ilk aşkı Yezda


Sıla dizisinde çok az izlediğimiz kısa süren Yezda rolüyle Boran ağa'nın ilk aşkı olan Leyla Başak ATV’de yayınlanan Harika Pazar programında kendisiyle ilgili soruları yanıtladı. Kıbrıs'ta düzenlenen Best Model of Turkey yarışmasında finalistler arasında Sıla dizisinde Boran ağa'nın deliler gibi sevdiği Yezda da vardı. Sıla dizisinde Yezda'yı canlandıran Azeri güzeli Leyla Başak'tı. 20 yaşındaydı. Mankenler arasında dereceye giremedi. "Ben bile Yezda'nın etkisinde kaldım" diyordu.

10.Bölüm Özeti: Gitmek mi zordur, kalmak mı?

Boran Sıla'nın basına söylediği güzel sözlerin etkisindedir.. Ama kısa zaman içinde bunların Sıla'nın samimi sözleri olmadığını öğrenmek canını yakar. Lucine ile İbrahim'in nişanı mutluluk yerine huzursuzlukları da beraberine getirir. Sıla bu karmaşadan yararlanıp Narin ve Azad'la beraber Emre'nin beklediği yere doğru yola çıkar. Nereye gittiklerinden haberi olmayan Narin, bir anda karşısında Emre'yi görünce durumu anlar. Şiddetle kaçmaya karşı çıkan Narin Sıla ve Azad'ın elini kolunu bağlar. Emre'nin kaçma işinden vazgeçmeye niyeti yoktur. Ama Sıla'nın basına yaptığı açıklamaları duyan Emre'nin de içine kurt düşer. Sıla iyice sıkışmıştır… Bir tarafta Boran, bir tarafta da sorumluluğu altındaki binlerce insan… Sıla'nın İstanbul'a mutlaka gitmesi gerekiyordur, ama artık onu buraya bağlayan insanları olmaya başlamıştır. Hele de Boran'ın söylediği bir söz, Sıla için daha da bağlayıcı olur. Sıla artık bir dönemeçtir ve bir karar vermek zorundadır. Gitmek mi zordur, kalmak mı?

Boran ve Sıla aralarındaki aşkı inkar etmiyor!

Sıla dizisinin başrol oyuncuları Mehmet Akif Alakurt ve Cansu Dere ATV’de yayınlanan Harika Pazar programında diziyle ilgili merak edilen soruları yanıtladı. Boran Ağa ve Sıla’nın karmaşık duygular içeren aşkları için Alakurt “Boran’ın içinde bir ateş var, Sıla’nın o kadar üstüne gelmesine rağmen Boran birçok konuda alttan alıyor. Sıla’yı sevmese hayatını tehlikeye atar mıydı? Boran’ın Sıla’ya yaptığı tecavüzünün altında Emre’ye olan kıskançlığı yatıyor” cevabını verirken, Cansu Dere ise “Sıla’nın Boran’a karşı duyguları var, aşk başladı bile ama bu gerçek aşk mı yoksa etkilenme mi yoksa kurtulmak için oynadığı bir oyun mu ilerleyen bölümlerde göreceğiz” yanıtını verdi.

9.Bölüm Özeti: Gazeteciler berdeli sorguluyor...

Sıla artık içinde bulunduğu cehennemden kurtulmaya kesin kararlıdır. Emre Sıla ile yaşayacakları yeni hayatları için tam güvenlikli bir dünya yaratmaya başlamıştır. Geriye sadece Sıla’nın “gel beni al” demesi kalmıştır. Cihan’ın gazetecilere Sıla’nın yerini bildirmesiyle Mardin’de işler çığırından çıkar. Boran gazetecilerin ve aşiretin kıskacından nasıl kurtulacaklarını düşünürken, Sıla bu kıskaçtan nasıl faydalanıp kaçabileceklerinin planlarını yapmaktadır. Aşirette herkese gazetecilerle konuşma yasağı konulmuştur ama medyada Boran Ağa ve Sıla aşkı ile ilgili haberlerin çıkması engellenememiştir. Boran Sıla’yı bu cendereden kaçırır, ikisi birlikte bağ evinde yalnız bir gece geçireceklerdir. Bu gece acaba her şeyin değişmesine sebep olacak mıdır?

Berdelin acısını hangi sos hafifletir?

Değerli meslektaşım Sina Koloğlu’nun Milliyet’teki köşesinde, okuru Sezer Uysal’ın kritiğini okuyunca, “Bunu ben nasıl fark edemedim?” diye hayıflandım. Hep diyorum ya, “Aslında her evde sıkı bir televizyon eleştirmeni var. Ve sayıları da giderek artıyor” diye... Belli ki Uysal da onlardan biri. Okur Sezer Uysal, Sıla dizisinde yanlış algılanacak bir mesaja dikkat çekmiş. Demiş ki, “Berdel olarak eve hapsedilen Sıla’nın karşısına son derece karizmatik, yakışıklı, romantik bir genç çıkıyor. Bu durumda berdelin kötü bir şey olduğuna genç kızları nasıl inandırabiliriz ki?” Vallahi haklı... Aşka Sürgün’de de aynı şey olmamış mıydı? Ya da zorla evlendirilen kızların sonunda “kısmetlerine sevdalandıkları” diğer dizi ve filmlerde? Son bölümlerde Sıla ile Boran arasında aşk kıvılcımları aleve dönüşüverdi. Muhtemelen ilerleyen bölümlerde her ikisi de “Zorla güzellik olmaz” deyişini boşa çıkartmak için var güçleriyle çalışacaklar. Oysa berdelin sonu pek mutlu bitmez. Her gün gazetelerin üçüncü sayfalarına yansıyan dramatik öyküler, spot ışıkları altında toz pembe bir rota izlemez. Belki dizinin ilerleyen bölümlerinde berdelin bu vahşi ve ürkütücü yüzü de ortaya çıkacak. Ama bildiğim bir şey var: Konu berdel olunca; neresi sıla, neresi gurbet bilinmez. Berdel öyle acıdır ki; istediğiniz kadar aşk sosuna bulayın, yenmez!

Cansu çok farklı...

Sıla dizisi için Mardin’de bulunan Cansu Dere oradaki yaşıtlarıyla arasındaki farkı anlatırken “Onların gözünde kabullenme var, ölümü kabullenmişler” dedi... ATV’nin sezona damgasını vuran dizilerinden Sıla’nın başrol oyncusu Cansu Dere bugün piyasaya çıkan Yeni Aktüel’e konuştu. Çekimlerin yapıldığı Mardin’in Midyat ilçesinde yaşayan Dere “Doğu çok farklı, çok uzak. En çok çocuklara üzülüyorum” dedi.

Yurtdışı deneyimizi zorlamak yerine niye oyunculuğu seçtiniz?

Benim için en önemli şey mutlu olmam. İstediğim şeyin o olmadığına inandım. Bir de Paris’te kızlar modelliğe 14-15 yaşında başlıyorlar modelliğe. Oraya gittiğimde 21-22 yaşımdaydım. Gerçekleri görmek lazım.

Bir aydır Mardin’de Sıla’nın çekimlerindesiniz. Ne çekti sizi bu dizide?

Hikaye. Bir şeyler anlatılmaya çalışılıyor. Berdel, aşk, töre. Bunlar öyle siz paydos dediğinizde bitmeyen şeyler.

Berdel, töre cinayetlerine sizin çekim yaptığınız yörede çok rastlanıyor. Sizin şahsen tanık olduğunuz bir olay var mı?

Hayır. Bir kere bu konular orada o kadar açık konuşulan şeyler değil. Ama 25 yaşındayım. Benim yaşımda orada 4-5 çocuklu hemcinslerimi gördüm. Ne kadar farklı hayatlar yaşadığımızı gördüm. Çok fazla seçim hakkı tanınmamasının yüzlerine yansımasını görebiliyorsun. Bir kabullenme var, ölümü kabullenmişler bir kere.

Bu konular çok derin ve üzücü. Çekimler esnasında içiniz daralıyor mu?

Çocukları gördüğümde üzülüyorum. Sokakta çok fazla çocuk var. Kendini kurtarmasını beceren hayatta kalacak.

Modellik out oyunculuk in!

Podyumdan beyazperdeye transfer olan Cansu Dere, “Mankenlik ikinci planda” diyor. Podyumlardan beyazperdeye transfer olan birçok isim bu konuda hüsrana uğrasa da Cansu Dere’nin yıldızı her geçen gün yükseliyor. Mankenlikteki başarısını beyazperdeye taşıyan Cansu Dere’nin tek hedefi iyi bir oyuncu olmak. ATV’nin ilgiyle izlenen dizisi Sıla’da herkesin hayranlığını kazanan Dere, “Mankenlik ikinci planda” diyor. Sıla’nın çekimlerinde Menderes Samancılar’ın kendisine büyük destek verdiğini söyleyen Cansu Dere, başarılı bir aktris olacağından emin. Oyunculuğu hakkında olumsuz eleştiri almayan Dere, “Bundan sonra hayatımı oyuncu olarak sürdüreceğim. Bana bu konuda güvenenlerin yüzünü kara çıkartmayacağım” diyor.

Sıla’da mesaj vermiyor gerçekleri paylaşıyoruz...

Aliye dizisinde canlandırdığı Doktor Kahraman karakteriyle adını Türkiye’nin gelecek vaat eden oyuncuları arasına yazdıran Tayanç Ayaydın, şu sıralar ATV’nin ilgiyle izlenen yeni dizisi Sıla’da rol alıyor. Dizide bir Süryani’yi canlandıran genç oyuncu, “seyirciye törelerle ilgili bir mesaj vermiyoruz, onlarla Türkiye’nin bir gerçeğini paylaşıyoruz” diyor. Onu ’Aliye’de canlandırdığı Doktor Kahraman rolüyle tanıdık. Sempatikliği ve performansı sayesinde de kısa sürede bağrımıza bastık. Biz kendisini yeni yeni tanıyor olsak da Tayanç Ayayadın’ın tiyatroyla tanışıklığı 10 yıl öncesine dayanıyor. 1996 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’ne giren 27 yaşındaki oyuncu, mezun olduktan sonra hayatını kazanabilmek için bir yandan barmenlik yaptığını bir yandan da çalıştığı kafelerde ve özel tiyatrolarda oyunculuğunu icra ettiğini söylüyor.

2004 yılında Didem Erayla’nın yönettiği Ziyaret adlı kısa filmde rol alarak beyazperdeye adım atan ve yine aynı yıl Ali Özgentürk’ün yönettiği Kalbin Zamanı adlı sinema filminde Halil Ergün’ün oynadığı Cemil karakterinin gençliğini canlandıran Ayaydın, televizyon dünyasındaki ilk uzun soluklu projesinin Aliye olduğunu bertiyor ve ekliyor: “Benim için Aliye bir okuldu. Kahraman’ın hayata pozitif bakması, kendi hayatıma çok yardımcı oldu...” İsmi güvenilir anlamına gelen genç oyuncu, şu sıralar ATV ekranlarında yayınlanan Sıla adlı dizide rol alıyor ve ismiyle örtüşür bir kişiliği olan Süryani Abay’ı yani Boran Ağa’nın en yakın arkadaşını canlandırıyor. Yemek yapmayı ve fotoğraf çekmeyi çok sevdiğini belirten ve kalbinin dolu olduğunu söyleyen Ayaydın’la keyifli bir sohbet gerçekleştirdik...

Aliye dizisi size neler kattı?

Büyük kitleler tarafından tanınmam bu proje ile oldu. Aliye’deki Doktor Kahraman rolünden önce, sinema filmlerinde ve tiyatro oyunlarında canlandırdığım tüm karakterlerin geçmiş ve geleceğini kurgulama imkanı vardı. Dizi projelerinde ise bu imkansız. Karakterlerin ana yapıları aslında belli ama oyuncular oynadıkça ve proje uzun soluklu olunca birçok detay değişebiliyor. Her değişim de oyuncuya karakterle ilgili yeni bir şey öğretiyor. Başta bu durumu çok yadırgadım ama sonra bu yeniliğe alıştım. Kamera önündeki teknik bilgimin çoğunu Aliye’de kazandım. Kudret Sabancı, Kemal Şanlı, Cenap Kuşçu ve Nezir Yücel gibi insanlardan set adabı ve tekniği ile ilgili çok şey öğrendim. Aliye benim için bir okul niteliğindeydi. Bu kadar çok şey öğrenirken mutlu olmamak imkansızdı. Tabii ki bir oyuncunun en büyük mutluluklarından biri de halk tarafından çok sevilen bir projede yer almaktır. Kahraman her zaman bardağın dolu kısmını gören ve gösteren bir karakter olduğu için seyirci tarafından çok sevildi. Ben de rolümü çok severek oynadım. Kahraman’ın pozitif bakış açısının kendi hayatıma da çok yardımı oldu.

Sıla’nın kadrosuna nasıl dahil oldunuz?

Gül Oğuz uzun süre benim canlandırdığım Abay karakteri için ön araştırma yapmış ama bir türlü karaktere uygun bir oyuncu bulamamış. Rolün bana gelmesi epeyce geç oldu. Ama bölgeye geldikten sonra ekibin sıcakkanlılığı nedeniyle kendimi aylardır bu projenin içindeymişim gibi hissettim.

Sıla’da Süryani bir karakteri oynuyorsunuz. Bu rol için ön araştırma yaptınız mı?

Projeye başlamadan önce Süryanilikle ve Türkiye’deki yaşayış biçimleri ile ilgili bilgim vardı. Daha önce İncil’i okumuştum ve Hıristiyanlık’la ilgili genel bir bilgiye sahiptim. Ama çekim tarihinden önce bölgeye gelip, buradaki Süryaniler’le bizzat tanışıp onlarla iletişime geçmem, bana oynayacağım Abay karakteri ile ilgili uzaktan öğrenemeyeceğim önemli bilgiler verdi. Dizide şimdiye kadar kullanmamış olsam bile Süryanice öğrenmeye çalışıyorum. Ayrıca fırsat buldukça Mardin’deki Süryani köylerini ve kiliselerini gezdim ve geziyorum.

İlerleyen bölümlerde Abay’ı neler bekliyor? Boran Ağa’yla arkadaşlığı bozulacak mı?

Bilmiyorum. Zaten bilsem de seyirciye bunu söylemek, izlemedikleri bir filmin sonun söylemekten farksız olur. Kimse henüz izlemediği bir filmin sonunu önceden bilmek istemez. Yalnızca Boran’la ilişkilerinin her zaman kan kardeşlik boyutunda süreceğini söyleyebilirim. Boran’la aralarının bozulacağını düşünmüyorum.

Dizide pek çok mesaj verilmeye çalışılıyor. Törelerin insanların hayatını nasıl etkilediği gibi...

Müslüman bir toprak ağası olan Boran’ın en yakın arkadaşının bir Süryani olması da bu mesajlardan biri.

Sizce dizilerin kitlelere mesaj vermek gibi bir misyonu olmalı mı?

Proje ile ilgili bazı tercihler, o projenin yaratıcılarının hayatla ilgili dertlerini seyircilerle paylaşmasına olanak sağlıyor. Bu dertler toplumu ve yapıyı yakından ilgilendiren dertlerse tabii ki mesaj niteliği taşıyor. Ben bu sorunların altını fazla çizmemekte yarar olduğunu düşünüyorum. Altı fazla çizildiği zaman verilen mesajlar dramatik yapının içinde çok sırıtabilir ve itici görünebilir. O zaman da hedefe ulaşmaz. Gül Oğuz zaten çok büyük bir ustalıkla ve incelikle bu mesajları seyirciye ulaştırıyor. Biz aslında dizimizde seyirciye mesaj vermiyoruz. Sadece, Türkiye’nin bir gerçeğini paylaşıyoruz.

Çekimlerinizin olmadığı zamanlarda neler yapıyorsunuz?

Bir oyuncunun sette kendi sahnesini beklerken bol bol boş vakti oluyor. Bence bu sürenin çok iyi değerlendirmesi gerekiyor. Böyle zamanlarda genellikle karakterden çıkmadan bir sonraki sahneme hazırlanıyorum. Çekimimin olmadığı günlerde ise zamanımı set içindeki farklı birimlere yardım ederek geçiriyorum. Gün geliyor ışığa, gün geliyor ses ekibine yardımcı oluyorum. Böylece hem kendimi teknik açıdan geliştiriyorum hem de setten kopmamış oluyorum. Çalışmadan duramayan biriyim. Otelde oturmak yerine sette olmak beni çok mutlu ediyor.

Setteki hava ve rol arkadaşlarınızla ilişkileriniz nasıl?

Ailemizden çok, birbirimizi gördüğümüz için bütün oyuncularla aram iyi. Birbirimize çabuk ısındık. Menderes Samancılar ve Zeynep Eronat’ın tecrübelerinden çok şey öğreniyorum. Menderes Ağabey çok neşeli biri, hepimizi gülmekten kırıp geçiriyor. Bir de genç ekibimiz var. Oyuncularımızdan Boncuk Yılmaz, Kartal Balaban, Cemal Toktaş, reji ekibinden de Nisan Turgul ve Ender Emir ile çekimden arta kalan zamanlarımızı eğlenerek geçirebiliyoruz. Kısa zamanda çok yol kat ettiğimize inanıyorum. Tabii Gül Oğuz’u da unutmamak lazım. Hepimizle o kadar arkadaş gibi ki, yönetmenlik değerinin yanı sıra setteki varlığı bizi rahatlatıyor ve daha yaratıcı olmamızı sağlıyor. Aklına gelen her şeyi yönetmeniyle paylaşabilme özgürlüğü bir oyuncu için çok önemli. Bu yüzden kendimi çok şanslı sayıyorum.

Sıla bölge insanının gerçeğini yansıtıyor!

Töre zoruyla bir araya gelen Boran ve Sıla’nın hikayesinin anlatıldığı ATV’nin yeni dizilerinden Sıla başrol oyuncusu Mehmet Akif Alakurt, Mardin’de katıldığı bir yemekte dizide törelerin abartıldığı yönündeki eleştirilere cevap verdi. Sıla’da halkın beklentilerini yansıtarak bölgenin gelenek ve göreneklerine bağlı kaldıklarını söyleyen oyuncu, konunun hayal ürünü olmadığını su cümlelerle özetliyor: “Daha geçtiğimiz günlerde benzer bir olay Diyarbakır’da yaşandı ve ana haber bültenlerine de yansıdı. Berdel bu bölgenin bir gerçeği.Bu dizinin yankı bulmasının tek sebebi gerçeği yansıtmasıdır.”

Kimseyi rencide etmek istemiyoruz. Bölgede berdelle evlenen birçok kişiyle görüştüm. Hiç kimse buna sıcak bakmıyor; ama evlenen cogu aile ise evliliklerinden memnun olduklarını söylüyor" , dedi. Mardin’de olmaktan cok mutlu olduğunu söyleyen Mehmet Akif Alakurt, berdel evliliğine sıcak bakmadığını gösteriyor. Dizi ile Mardin’in tanıtımına da katkı sağladıklarını düşünen Alakurt, Sezen Aksu’nun Sıla için yaptığı bestenin, dizinin kalitesini artırdığını söylüyor. Sıla dizisine Artuklu Kervansarayı’nda kalan yerli ve yabancı turistler de yoğun ilgi gösterirken dizinin başrol oyuncuları ile fotoğraf çekmek isteyenler adeta birbiriyle yarışıyor. Töre cinayetleri ve berdele karşı verilen mücadelenin anlatıldığı Sıla, Cuma günleri ekrana geliyor.

8.Bölüm Özeti: Sıla, İstanbul’a kaçma planları yapar...

Boran, koşarak ölüme giden Sıla’yı gözünü kırpmadan, sevgisiyle kucaklayıp hayata çeker. Artık onların aşkı ölümle sınanan ve kazanan bir sevdadır. Onlar aşklarını sınarken Cihan da boş durmaz, amcasıyla babasına ağalığın kendi hakkı olduğunu ve Boran ağanın hata üstüne hata yaparak bunu ispatladığını anlatmaya çalışır. Azad kendisine yapılan yanaşma muamelesinden bıkmış ve karısını da yanına alarak Sıla’yla İstanbul’a kaçma planları yapmaya başlamıştır. Jandarmanın Boran ağanın kaybolan mallarını dere kenarında bulmasıyla küçük bir araştırma yapan Boran işin arkasında kimler olduğunu öğrenir. Bütün bu sıkıntılarla mücadele ederken babasının, ağalık ve Sıla ile olan evlilikleri hakkındaki ağır eleştirileri Boran'ı şok eder. Bir yanda yüreği ve aklı diğer tarafta töreler ve babası, arada kalmak Boran'ı çıkmaza sokar. Ama töre kendine yeni kurbanlarını seçmiştir. Boran ağa aklını mı dinleyecek yoksa töreleri mi uygulayacaktır?

Belki dizi töreyi değiştirebilir!

Sıla’da başarılı performansıyla büyük beğeni toplayan Cansu Dere, Mardin’de gerçekleşen çekimler sırasında farklı bir dünya ile tanıştığını, hayata bakışının değiştiğini söylüyor. Ünlü manken, “Değişimin bir şekilde bir yerlerden başlaması gerekiyor. Belki bu diziden sonra birçok şey değişecek“” diyor.

Dizideki Sıla karakteri ile benzer noktalarınız olduğunu düşünüyor musunuz?

Elbette düşünüyorum. Sıla ve Cansu’nun çok ortak noktası var. En basit örneği; ikimiz de farklı bir kültürle ilk kez karşılaşıyoruz. Bu durumun yarattığı etki, ikimize de aynı şekilde yansıyor.

Gerçek hayatta berdel evlilikleri yaşanıyor. En son örneği de Diyarbakır’da yaşandı. 14 ile 17 yaşındaki iki gencin istemeden evlendirilmesi gündemde şu sıralar...

Orada yaşayan insanların geleneklerine bu denli bağlı olması bir bakımdan güzel. Çünkü bu durum, oradaki kültürü ve yaşamı muhafaza ediyor. Öte yandan, berdel gibi hayatının önüne geçen birtakım törelerin elbette ki değişmesi gerekiyor. Çünkü ne olursa olsun hiçbir şey insanın hayatından daha önemli değildir.

Bu iki gencin zorla evlenmelerine rağmen, berdele karşı konuşabilmelerinde diziden cesaret aldıklarını düşünüyor musunuz?

Bilemiyorum ama bu şekilde olmasını isterdim. Değişimin bir şekilde bir yerlerden başlaması gerekiyor. Belki bu diziden sonra birçok şey değişecek.

Çekimler dolayısıyla uzun süredir Midyat’ta bulunuyorsunuz. Sizin olduğunuz süre zarfında berdel evliliklere şahit oldunuz mu?

Hayır ben hiç şahit olmadım ama bu konuda bir hikaye anlatıldı. Berdel evlilikleri hala devam ediyor ne yazık ki...

Oradaki genç kızlar ile konuşma fırsatı buluyor musunuz? Özellikle berdel konusunda onlarla sohbet ediyor musunuz?

Elbette... Sırf genç kızlar ile değil, herkesle sohbet ediyorum. Ama berdel, öyle konuşulması kolay bir konu değil. Biz de hayattan, gelecekten, günümüzden sohbet ediyoruz. Çoğu zaman konu berdele de geliyor tabii. Ama dediğim gibi konuşulması kolay bir konu değil. Çok hassas ve dikkat edilmesi gereken bir konu.

Bu dizi olmadan önce berdel hakkında bu kadar bilgi sahibi miydiniz?

Berdelin ne olduğunu tabii ki biliyordum. Ama bunlar benim için genelde gazetede okuduğumuz olaylar ve televizyonda izlediğimiz haberlerden ibaretti. Şimdi birebir içindeyim konunun. O yüzden bu kadar hassas bir konu olduğunu hiç bilmiyordum. Bir yerlerde birilerinin hayatının bu kadar değiştiğini bilmiyordum.

Sıla’nın yaşadıkları Cansu Dere’nin başına gelse, evlenmeyi kabul eder miydi?

Kabul edip etmeyeceğinin sorulmadığı bir durum içindesiniz. Eğer gereken yapılmazsa, bu iki insanın hayatına mal oluyor, dizide de ağabeyim ve karısının hayatı için bu durum kabulleniliyor. Ben olsam aynı şeyi yapardım. Çünkü göz göre göre iki insanın ölümüne seyirci kalamazdım. Elbette bu bir kabulleniş değil. Ben de kimsenin zarar görmeyeceği bir şekilde bu durumdan kurtulmanın bir yolunu bulurdum. Yine de insanın başına gelmeden ne yapacağını bilebileceği bir durum değil.

Oradaki insanların size karşı yaklaşımları nasıl? İstanbullu bir genç ile Mardin’de yaşayan bir gencin arasındaki farklılıklar size göre neler?

İnsanlar bana göre çok masumlar. İstanbul’da yaşayan insanlardan çok daha farklı kaygıları var.

Rol arkadaşınız Mehmet Akif Alakurtla nasıl çalışıyorsunuz?

İyi. Hiçbir sorun yok. Herkes işini yaptığı için hiçbir sorunla karşılaşmadık. Her şey güzel ve başarılı bir şekilde devam ediyor.

Kötü adamım diye çocuklar bana sarılmıyor...

Dizide belki de en çok tepki alan isimlerden biri Devrim Saltoğlu... Boran’ın amcaoğlu Cihan’ı canlandıran başarılı oyuncu, Asmalı Konak’ta Seyhan karakterini oynuyordu. Saltoğlu, Sıla’nın da bir önceki dizisi gibi çok başarılı bir iş olma yolunda ilerlediğini belirterek, “Konu olarak Asmalı Konak’a çok benzemese de durumu, izleyicinin tepkisi ve reytingler açısından benzerlikler var. Rol gereği İstanbul’da daha çok bulunduğum için insanların tepkisini buradan daha çok görebiliyorum. Çevremde hemen hemen diziyi izlemeyen yok. Bu da doğru yolda olduğumuzu gösteriyor” diye konuşuyor. Ama başarılı oyuncunun bir şikayeti var: “Çok güzel tepkiler alıyorum ama daha önce çocuklar bana sarılırken, şimdi uzak duruyorlar. En büyük şikayetim bu. Ama bu, rolün başarılı olduğunu gösteriyor. Aslında ben Cihan karakterini oynamanın tadını çıkarıyorum. Dişi bir rol olduğu için tadı çıkarılmaya oldukça müsait bir rol. Ben de oynarken büyük zevk alıyorum. Bunun dışında Sıla, özellikle Gül Oğuz gibi çok başarılı bir yönetmenle çalışma şansı yakalamam adına da çok önemli bir iş benim için...”

Mardin gerçeğini fotoğraflıyor...

Dizide Sıla’nın babası Celil karakterini canlandıran Menderes Samancılar, dizinin çok çarpıcı bir meseleye parmak bastığını ve izleyicileri yüreğinden yakaladığını söylüyor. Sıla’nın tıpkı Asmalı Konak gibi başarılı bir dizi olacağını ifade eden Samancılar, çekimlerden fırsat buldukça Mardin’i gezmeye çalışan Cansu Dere’ye rehberlik ediyor. Dizinin yanısıra bir yandan da kitap hazırlıkları içinde olan Samancılar, film güncelerini ve sinema biyografisini topluyor. Usta oyuncu, “Mesleki yaşanmışlıklarımızı güzel bir dille kaleme alıyorum. Ölüp gittiğimizde arkamızdan gelenler hangi yollardan nasıl geçtiğimizi bilsinler” diyor. Samancılar, bir de fotoğraf sergisi açmayı planlıyor, hatta bunun için Mardin’de bol bol fotoğraf çekiyor.

Çocuklara artık Sıla ve Boran adı veriliyor...

Çocuklara artık Sıla ve Boran adı veriliyor Mardinliler Sıla dizisinin ekibine öyle büyük bir ilgi gösteriyor ki, çekimlere ara vermek zorunda bile kalınıyor. Ekip bu ilgiyi, dizinin yörede benimsendiğine yoruyor. Bunun bir başka kanıtı ise hastanelerde son zamanlarda doğan çocuklara hep Boran ve Sıla isminin veriliyor olması...

Cuma günkü bölümüyle yine reyting sıralamasında birinciliği kimseye kaptırmayan Sıla’nın Mardin’deki setinde, dizi ekibi en büyük eğlencesinin tavla partileri olduğunu söylüyor... Mehmet Akif Alakurt, Menderes Samancılar ve Devrim Saltoğlu arasındaki tavla maçları çok sıkı geçiyormuş. Alakurt’un basındaki röportajlarında tavlada herkesi yendiğini söylemesi, diğer iki oyuncunun içine dert olmuş. Devrim Saltoğlu konuyla ilgili olarak “Mehmet Akif belden aşağıya vuruyor. Maçlarda sürekli yenilmesine rağmen bizi yendiğini lanse ediyor” demeden edemiyor. İşte Sıla’nın setinde yaşananlar...

Çekim yapılan mekanlarda yöre halkının yoğun ilgisinden dolayı ekibin zor anlar yaşadığı oluyor. Hatta bazen çekimlere ara vermeleri bile gerekiyor. Bu ilgi, dizinin yöre halkı tarafından benimsendiğini de gösteriyor.

Sette en çok konuşulan konulardan biri de Menderes Samancılar’ın biberleri... Cebinde biberle dolaşan usta oyuncunun, sahne aralarında cebinden biberleri çıkarıp yemesi kimi zaman esprilere neden oluyor.

Boran Ağa’nın konağı olarak kullanılan Midyat’taki konukevi son dönemlerde Mardin’in en popüler turistik mekanı oldu. Çevre illerden çekimlerin yapıldığı mekana çok sayıda turist geliyor.

Bölgede çocuklara verilen isimlerde değişiklikler olmaya başladı. Sıla dizisinden sonra Mardin’de hastanede doğan çocuklara en çok Boran ve Sıla isimleri verilmeye başladı.

Dizinin en ilgi çeken yanlarından biri de müzikleri... Sıla Gencoğlu isimli bir şarkıcı tarafından seslendirilen şarkılar, son dönemlerde internette en çok indirilen dizi müzikleri arasında yer alıyor.

Dizinin ilerleyen bölümlerinin çekimleri için İstanbul ve Mardin arasında daha çok mekik dokuyacak olan ekip, İstanbul’da kendilerini daha zor şartların beklediğini düşünüyor.

Oyunculuğun dışında İstanbul’da Panna Farina isimli pastane ve kafeleri olan Devrim Saltoğlu, İstanbul’dan Mardin’e köfteler, kurabiyeler ve pastalar getirerek ekibe her seferinde ziyafet veriyor. Dizi ekibi Saltoğlu’nun İstanbul’dan gelmesi için yolunu gözler hale gelmiş.

Biz de buralılar gibi yaşamaya başladık...

Başarılı oyuncu Zeynep Eronat dizide Sıla’nın annesi Berdar rolünde... Kızını canını verecek kadar çok sevmesine rağmen töre gereği ağzını açamayan bir anneyi canlandıran Eronat, Mardin’e hayran kaldığını söylüyor: “Tam anlamıyla kültür karmaşasının olduğu bir yerde çekimlerimizi yapıyoruz. Çok farklı kültürler burada iç içe yaşıyor. Özellikle bizim çekimlerin yapıldığı Midyat’ta şiveler olsun, mimari olsun çok farklılık gösteriyor. Mesela Süryaniler’in ve Kürtler’in birbirinden farklı mimari yapıları var ve bunlar yan yana duruyor. Büyük şehirlerle buranın kültürü oldukça farklı. Biz Mardin’de buradaki yöre halkının kurallarına uyduk. Biz de burada onlar gibi yaşamaya başladık.”

7.Bölüm Özeti: Boran çıkmazda...

Boran Sıla’yı Emre'den kıskanır. Emre’yle Sıla’nın aralarında yaşananları düşünmek Boran Ağa’nın sağduyusunu köreltir. Emre’yi Sıla’nın aklından silmek için seçtiği yol, birbirlerine ulaşmak için kurmaya çalıştıkları köprüleri yıkar. Sıla artık sadece kendisini tutsak gibi hissettiği için değil Boran Ağa’nın hoyratça davranışından dolayı da ondan nefret eder. Boran Ağa hem Sıla’nın gönlünü almaya hem de aşiretin kan davasını durdurmaya çalışır. Ama hiç birinde sonuç istediği gibi olmaz. Ağa’nın sözünün kan davasını durdurmaya yeterli olmaması Cihanın işine yarar. Kevser Ananın Azad’ı her fırsatta aşağılaması ve Narin'nin bu durumdan duyduğu üzüntüyle bebeğini düşürmesi bardağı taşıran son damladır. Boran töreleri ile Sıla arasında sıkışıp kalmıştır. Bakalım Boran bu çıkmazdan nasıl kurtulacak.

Manken dizisi diyenler artık susup bizi izleyecek!

Boran karakteri ile izleyicinin gönlünü fetheden genç oyuncu Mehmet Akif Alakurt, sezonun en iyi işlerinden birine imza attıklarını belirterek Sıla’nın başarısını, konunun sıcaklığına bağlıyor. “İzleyici kendi içlerinde yaşanan olayları en güzel şekilde Sıla’yla televizyonda görmeye başladı” diyen Alakurt, kendisi gibi Cansu Dere’nin de manken kökenli olmasından dolayı dizinin manken dizisi olacağı yolundaki eleştirileri kırdıklarını belirtiyor: “Oyunculuğumuzu gördüler. Bu, çok uzun vadeli bir dizi olacak. Bunun sinyallerini de veriyoruz herhalde. Ama başarılı olmak önemli değil, başarılı kalmak önemli derler. Bundan sonra manken dizisi diyen insanlar susacaklar ve bizi izleyecekler...”

Kamera karşısında dikilmekle oyuncu olunmuyor ki!

Türkiye’nin yeni gözdesi Boran Ağa’ya hayat veren Mehmet Akif Alakurt, konsantrasyonu bozulmasın diye iki aydır Mardin’den çıkmıyor. Dizi başlamadan önce yapılan “manken dizisi olacak“” eleştirilerine ise tek cümlede cevap veriyor: Bu iş sadece kamera karşısında dikilmekle olmuyor, yaşayarak oynamak kafayı yoruyor.

Boran Ağa olmadan önce neler yaptınız?

Best Model’de gelecek vaat eden manken seçildim. Araya askerlik girdi. Bir karar vermek zorundaydım. Askere gitmeyi seçtim. Gelince Best Model’e tekrar girdim. 2001’de Best Model seçildim. Aynı yıl dünya ikincisi seçildim. Sonrasında Kadir İnanır’ın oynadığı Kırık Ayna dizisinde oyunculuğa başladım. Hacı’daki Ahmet karakterinde kendimi gösterdim.

Sıla’ya başlamanız nasıl oldu?

Hacı dizisinden sonra 4-5 teklif vardı. Bunları inceledim. En uygun gördüğüm Boran karakteri oldu. Yönetmen Gül Oğuz’un olması da etkili oldu seçimimde. Diğer roller de güzeldi. Ben de çok zorlandım. O dizilerde oynamayı iyi ki seçmemişim. Hiçbiri Sıla’nın başarısını yakalayamadı. Adlarını vermem mümkün değil tabii. Her işi seçerken tutacağına inandığım işe giriyorum. Tabii oyuncular da etkili oldu. Yanımda oynadığım insanlara bakarım çünkü.

Rol arkadaşınızın Cansu Dere olduğunu öğrendiğinizde ne düşündünüz?

Cansu Dere ile oynayacağım zaman genel olarak bir olumsuz söylenti vardı. Cansu’nun oynadığı diziler tutmuyor gibi bir şey vardı. Kendini geliştirdiğini biliyordum. Modellik yanını da tanıyorum. Podyumdan tanışıklığımız da vardı. Onun da yapabileceğini biliyordum. Güz Yangını’nda izlemiştim Cansu’yu. İyi bulmuştum. Ekran sempatisi vardı. Bakmayı biliyor. Görsel olarak da konuya zaten çok uyuyordu. Onunla ikimizi yan yana düşündüğümde olabileceğini düşündüm.

Mankenlik günlerinizden tanışıklığınız arkadaşlık boyutunda mıydı?

Podyumdan yakın arkadaşlığım yoktu. Neşeli bir insan Cansu...

Cansu Dere ile sizi birbirinize yakıştırıyorlar mı?

Zaten bizim hakkımızda da çıktı böyle söylentiler. Ama tepki gösterecek şeyler değil. Bir de bu sahici geldiği için oluyor diye düşünmek lazım. Göz temasını kurmakla ilgili. “Bir şey yaşamadan bu şekilde bakmaz kesin” diye bir kanı vardır. Ama öyle bir şey yok tabii ki.

Son günlerde gazetelerde dizidekine benzeyen gerçek bir berdel hikayesi işleniyor. O gençlerin hayatlarıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Bence o trajik bir olay. Evliliğin ne olduğunu bilmiyorlar. Ailelerin onları böyle bir durumda bırakmaları çok acı. Bu da eğitimsizlikten gelen bir şey. Tek çözüm yolu eğitimden geçiyor. Baktığınız zaman onlarda da suç bulamıyorsunuz. Eğitmeden niye böyle yapıyorsun demek anlamsız. Şimdi niye böyle yapıyorsunuz deme hakkımız yok. Oraya önemli hizmet götürmemişiz. İstanbul’da üniversite okumuşsunuz oradan eleştirmek kolay. Eğitimli insan yapsa; ceza da ver hapse de at, ne yaparsan yap...

Çekimler için yaşadığınız çevrede de var mı Sıla ile Boran hikayeleri?

Bizim çevremizde de bu şekilde evlenen çok var. Şimdiki gençlik değil de, önceki kuşak arasında çok varmış. Kimisi mesela çok mutlu olduğunu söylüyor. Kimisi de çok mutsuz olup ayrılmış. O kadar çok var ki böyle hikaye.

Boran Ağa’nın tutumuyla ilgili sokaktaki insan ne diyor?

“Çok soğukkanlısın” diyorlar. Boran ile insanların sevgisi ikiye katlandı. Set aralarında fotoğraf çektirmeye geliyorlar. Boran Ağa diye saygı görüyoruz. Bu iş sadece kamera karşısında dikilmekle olmuyor. Kafa patlatıyoruz. Yaşayarak oynamak kafayı yoruyor. Anlık duygulara girmek gerekiyor. Bazı sahnelerden çıktığımda sanki sırtımda 200 kilo yük taşımış gibi yorgun hissediyorum kendimi. Kafa yorgunluğu kolay kolay atılmıyor. O yüzden oyunculuk kolay bir şey değil.

Oyunculuk eğitiminiz var mı?

Kimseden eğitim almadım. Oyunculuk üzerine kitaplar okudum. Bol bol film izledim. İyi oyuncu olmak için daha çok yolum var. İnsan duygularını en iyi çıkarabilmek için biyografi okumanın faydası var. Yurtdışında bir eğitime katılmayı düşünüyorum. Dil konusunu da geliştirmek istiyorum.

Peki bu işi meslek olarak seçmenizde kimlerin etkisi var, kimleri beğeniyorsunuz?

Al Pacino, Mel Gibson, Tom Cruise gibi karizması olan oyuncuları beğeniyorum, onlar beni etkileyen isimler. Türkiye’den Kadir İnanır’ın adını mutlaka söylemeliyim. Benim bu işe başlamamda büyük etkisi olmuştur. Sinemamızda gelmiş geçmiş en karizmatik oyuncu. Hala onun eski filmlerine bayılıyorum. Şener Şen de beni etkileyen bir oyuncu. Bu isimlere erişmek için daha çok çalışmalıyız tabii.

Boş günlerde İstanbul’a gelip gidiyor musunuz?

İki aydır buradayım, İstanbul’a hiç gitmedim. Rolün havasından çıkmak istemiyorum. Buranın havası role katkıda bulunuyor. Ağırlıklı olarak setteyiz zaten. En büyük sosyal aktivitem internet. Onun dışında tarihi yerleri geziyoruz.

Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Bizi seven herkesin Ramazan Bayramını en içten dileklerimle kutluyorum.

Rüzgar Midyat’tan esiyor...

Altı hafta önce yayınlanan ilk bölümüyle televizyon klasikleri arasında yer alacağının sinyallerini veren Sıla’beklentiyi karşıladı... ATV’de cuma akşamları ekrana gelen dizi, her bölümüyle reytingleri altüst ediyor. Çekimlerin yapıldığı Mardin halkı ise yöreyi Türkiye’ye tanıttığı için diziye minnettar. Üç yıl önce ATV’nin başarılı dizisi Asmalı Konak rüzgarına kapılan Türk halkı, altı hafta önce de Sıla isimli yeni bir rüzgarla tanıştı. Her cuma akşamı ekranın başından ayrılmayan izleyici, gerek konusu gerek oyuncularının başarısı sayesinde yeni fenomeninin Sıla olduğunu reytinglerde de gösterdi. Televizyon eleştirmenlerinin de ATV’nin yeni Asmalı Konak’ı olarak lanse ettiği Sıla’nın çekimlerine Mardin ve Midyat’ta son sürat devam ediliyor. Oyuncular da bu yörede çekim yapmaktan dolayı memnun olduklarını her fırsatta dile getiriyor. Mardin’de ise başka bir bayram havası esiyor. Özellikle Midyat’ta konuşulan tek konu Sıla...

Yöre halkı, dizi sayesinde bölgenin güzelliklerinin konuşulmasından memnun. Kadın erkek Mardinliler dizideki görüntülerin bölgeyi en iyi şekilde gösterdiğini söylüyor. Dizinin konusuyla ilgili yöre insanının konuştuklarına gelince... Bilindiği üzere bir ayağı İstanbul’da, diğeri Midyat’ta gelişen öykü, kanun tanımaz töreyi ve töreye rağmen filizlenen bir aşkı anlatıyor. Giderek daha çok can alan töre cinayetleri ve berdel denilen uygulamaya keskin bir bakış ile karşı çıkışı anlatan Sıla, bu açıdan önemli bir toplumsal misyon da üstleniyor.

Töreye yapamazsın diyen dizi, işte bu nedenle bölgede tartışmalara neden oluyor. Kadınlar berdelin hala devam ettiğini söylese de, erkekler “Artık berdel kalmadı” demekte ısrar ediyor. Örneğin dizide Sıla’nın annesi Bedar’ı canlandıran Zeynep Eronat, yöre halkından kendilerine gelen tepkileri anlatırken kadın ve erkekler arasındaki görüş farkını şu şekilde dile getiriyor: “Özellikle kadınlar bizim anlattıklarımıza katılıyor ve birebir gerçek olayları anlattığımızı söylüyor. Ama erkekler anlattıklarımızın artık kalmadığını, Mardin’de berdelin olmadığını söylüyorlar.”

Bu şarkı Doğu’nun sesi olsun istedik...

ATV’nin reyting rekorları kıran dizisi Sıla ile son günlerde yeniden gündeme gelen töre cinayetleri; yeni bir rock grubunun, Efsun’un da bir numaralı gündemi... Grup, albümlerine adını veren Duy Sesimi adlı parçanın kendilerinden bağımsız olarak Doğu’nun sesi olmasını istiyor. İki yıl önce kurulan Efsun, bugüne kadar başta Hayal Kahvesi olmak üzere birçok mekanda sahne alarak, kemikleşmiş bir hayran kitlesine sahip bir grup. İngilizce ve Türkçe cover’ların yanı sıra, iki yıldan bu yana sahnede kendi parçalarını da okuyan Efsun, şarkılarını nihayet altında kendi imzalarının bulunduğu bir albümde toplamış olmaktan dolayı mutlu... Duy Sesimi adını taşıyan albüm, kapak fotoğrafı ile ağır bir rock müzik hissi verse de, şarkılarda incelikle bir araya getirilen Batı Doğu sentezi son derece etkileyici...

Elektro gitarın kanun ve vurmalı çalgılarla birleştiği albümün en dikkat çeken parçası ise, albüme adını veren ve töre cinayetlerini ele alan Duy Sesimi adlı parça... Taş plak kayıtlarından Özdemir Erdoğan’a; Behiye Aksoy’dan Radiohead’e; Jimi Hendrix’den Ümit Besen’e kadar çok çeşitli isimleri dinleyen grup, bunun zihinlerini ve müziklerini geliştirme amaçlı olduğunu söylüyor..

Efsun grubu nasıl ve ne zaman kuruldu?

Gülay Boyalar: Efsun iki sene önce Özer ve benim tarafımdan kurulan ve altı kişiden oluşan bir grup. Grubun kare ası gitar, davul, bas ve vokal. Ama bunun yanı sıra müziğimize farklı bir tat katan kanun ve perküsyon eşlik ediyor bize.

Özer Dönerkaya: Gülay ile yaklaşık 6-7 yıl önce tanıştık, Kemancı’da Pandora adlı bir grubumuz vardı. Hayal Kahvesi, Old City gibi çeşitli mekanlarda çaldık. O dönem dedik ki, cover projelerinden biraz uzaklaşalım, kendi bestelerimizi çalalım.

Efsun Farsça’da büyü anlamına geliyor. Müziğiniz de bu isim kadar büyülü mü sizce?

Gülay B.: Sanatın kendi içinde bir büyüsü olması gerek, olmazsa seyircisiyle ilişkiye geçemez. Biz o büyüyü oluşturduğumuzu hissediyoıruz. Müziğimiz yerel tatlarla birleşince, bu isimle örtüştü.

Grubun vokalisiniz. Ses eğitimiminiz var mı?

Gülay B.: Ses eğitimim var ama sesimi kullanmak için şan piano eğitimi almadım. Bizim ekolümüzdeki insanlar alaylıdır; dünyada da bu böyledir. Pearl Jam’in solisti de konservatuvarlı değil. Farklı bir ekoldür ve gereği konservatuvar dışıdır. İfade tarzı da, kendini ortaya koyuş biçimi de daha alaylıdır.

Albüme adını veren parça Duy Sesimi. Ve bu parça töre cinayetlerini ele alıyor...

Gülay B.: Bu bizim ilk albümümüz ve sesimiz duyulsun anlamına da geliyor. Ama aynı zamanda bu önemli bir parça. Şarkı, töre cinayetlerine adanmış ve onların sesinin duyulmasıyla ilgili. Hem bizim hem onların sesi duyulsa fena olmaz diye düşündük.

Töre cinayetleriyle ilgili bir şarkı yazmanızın nedeni ne?

Gülay B.: Bir haberden etkilendim. Özel olarak buna duyarlı olmak diye bir şey yok; özellikle de sanatsal bir iş yapıyorsanız. Yakın çevremde buna dair bir olay yaşanmadı. Tam da bu yüzden yapmam gerektiğini düşündüm. Onların sesi çıkmıyorsa, onların sesi olmamız bir sorumluluk. Bu şarkının, konuyla ilgili projelerde kullanıma açık olmasını istiyoruz. Efsun projesinden bağımsız, kendi başına da hareket edebilsin...

Nasıl bir parça?

Gülay B.: Onlardan birinin ağzından yazıldı. Herhangi bir orkestrasyon yok parçada. Hatta bir klip yaparsak biz bile arada olmayabiliriz bence.

Efsun’u gelecekte nerede görüyorsunuz?

Gülay B.: Sahnelerde ve turnelerde görmek istiyoruz Efsun’u. İki tane klip parçası üzerine kurulmuş bir albüm yapmadık. Senfonik duygusu olan; kendi içinde bir hikayesi olan bir albümdür bu.

Yaptığınız müziği nasıl adlandırıyorsunuz?

Gülay B.: Biz İstanbul’un sesi diyoruz. Köklerimiz rock, duruşumuz alternatif. Ama ne duyuyor ve hissediyorsak bir kulvara ait olmadan duruşumuzu ifade etmek istedik.

İlk klibi de radyolarda çalmaya başlayan Rüya’ya mı çektiniz?

Gülay B.: Evet ama ben klipten çok radyolarda dönsün istiyorum. Müziğimizin rock mı, değil mi gibi tartışmalardan arınarak, önyargısız dinlenmesini istiyorum. Bazı insanların imajları yaptığı şeyleri kuvvetlendirir; ben müziğimizin bizden daha kuvvetli olduğunu düşünüyorum.

6.Bölüm Özeti: Sıla hayaletle savaşmanın yollarını arıyor...

Sıla ile Boran artık aşklarını tutkularını birbirlerinden saklayamazlar ama geçmişte yaşananlar aralarında buzdan bir duvar gibi yükselir. Sıla evin içinde kilitli kapıları açmak için sadece kendiyle değil ev halkıyla da karşı karşıya gelir. Ama asıl açması gerekenin kapı değil Boran’ın yüreği olduğunu büyük bir acıyla anlar. Boran’ın Yezda’yı hala sevdiğine inanan Sıla, bir hayaletle savaşmanın yollarını aramaya başlar. Boran’ı kıskandırmak için Emre’yi Mardin’e çağırır. Sıla’nın Emre’yle buluştuğunu öğrenen Boran çileden çıkar. Mirasın tümünün Sıla’ya kalması Burhan’ın planlarını bozmuştur. Esma ve Burhan Sıla’nın gönlünü almak için Mardin’e giderler ama Sıla onların geliş sebeplerini kısa zamanda öğrenir ve işler sarpa sarar. Bu arada Celil kızına kalan mirasla ilgili Azad’la hayaller kurarken Bedar’ın tepkisi onları şaşırtır. İstanbul'dan arayan Cihan işle ilgili Boran’ın canını sıkar. Boran hem Cihan’ın bahsettiği sorunla hem de Sıla’nın Emre’yle olan yakınlaşmasıyla baş etmek zorundadır.

Mardin’li İşadamı Evrensel’den Sıla dizisi kadrosuna iftar yemeği...

Mardin’li İşadamı Sebahattin Evrensel tarafından Sıla adlı dizinin oyuncu ve teknik ekibine iftar yemeği verildi. Mardin ve Midyat İlçesi’nin tarihi mekanlarında çekimlerine devam edilen Sıla dizisindeki 60 kişilik ekibe, tarihi Artuklu Kervansarayı’nda iftar yemeği verildi. Yemekten sonra işadamı Sabahattin Evrensel ile bir süre sohbet eden dizinin başrol oyuncusu Mehmet Akif Alakurt, dizide halkın izlenim ve beklentilerini diziye yansıttıklarını belirterek, “Dizide işlediğimiz konular hayal ürünü değildir. Bu dizinin yankı bulmasının nedeni hayatın içindeki gerçekleri yansıtmasıdır. Berdel üzerine kurulan bu dizide işlediğimiz konularla kesinlikle halkımızı rencide etmek istemiyoruz. Mardin’de olmaktan çok mutluyum” dedi.

İşadamı Sabahattin Evrensel de, senaryo ve görüntü açısından dizinin çok kaliteli olduğunu ifade ederek, “Mardin ve Midyat’ta çekilen dizi, tarihi kentin turizm atağına geçmesi için çok önemli bir tanıtımdır. Kentimizi seviyor ve gelişmesini istiyorsak bu tür etkinlikler için evlerimizi, işyerlerimizi ve konaklarımız hatta sofralarımızı açmamız gerekmektedir. Tanıtım için önemli bu fırsatları çok iyi değerlendirmemiz gerekir” diye konuştu.

Sıla’nın setine Şen dopingi...

Türkiye’de yediden yetmişe herkes ATV’nin yeni dizisi Sıla’yı izliyor. Dizinin fanatiklerinden biri de usta oyuncu Şener Şen. Mardin’deki sete gidip oyuncuları tebrik eden Şen: Diziyi hissederek izliyorum. Bende doping etkisi yaptı. ATV’nin ekranda fırtınalar estiren dizisi Sıla’nın Mardin Midyat’taki setinde geçen hafta sürpriz bir konuk vardı. Usta oyuncu Şener Şen dizinin setini ziyaret edip, başarılarından dolayı her oyuncuyu tek tek tebrik etti. Dizide Boran’ı canlandıran Mehmet Akif Alakurt, “Ustadan övgüler almak gurur verdi. Diziyi çok beğendiğini ve hissederek izlediğini söyledi. Şen’in sözleri bende doping etkisi yarattı” diye konuştu.

Onunla oynamak hayalim...

Dizinin Sıla’sı Cansu Dere de, Şen’in ziyaretinden çok mutlu: Şener Şen gibi bir ustanın bize destek olması bizi çok mutlu etti. Övgü dolu sözleri gururumu okşadı. Bana daha önce röportajlarda “kiminle oynamak istiyorsun” diye sorduklarında Şener Şen diyordum. Sıla’nın bir bölümünde, Şen’in Gönül Yarası filminin bir karesi göründü. O karede ben de vardım. Bu kare bile bana yetti. Birlikte rol almış gibi olduk...

Boşanmak için evlenmem!

ATV’nin töre cinayetleri ve berdeli konu alan dizisi Sıla’nın yıldızı Cansu Dere: “Evlenecek misiniz?” diye sorduklarında kızıyorum. Bu çok mu basit bir konu? Kenan İmirzalıoğlu’yla başrol paylaştığı Son Osmanlı Yandım Ali filminden sonra ATV’nin iddialı dizisi Sıla ile ekranlara konuk olan manken Cansu Dere, “Kendimi oyuncu olarak görmüyorum” dedi. Sıla’nın çekimleri için şu sıralar Mardin’in Midyat ilçesinde yaşayan Dere, Yeni Aktüel dergisinin bu haftaki sayısı için Zeynep Subaşı’ya röportaj verdi. 25 yaşındaki oyuncu; gelecekle ilgili planlarını ve evliliğe dair görüşlerini anlattı.

Modellikte en üst noktadayken oyunculuğa başladınız...

Evet, bir şeylere yeniden başlamak insanı yeniliyor. En azından ben kendimde böyle hissediyorum. Modellikte istediğim yerdeyim ama yapmaya vaktim yok.

Yurtdışında modellik yapabilecek niteliklere sahiptiniz. Yurtdışı deneyiminizi zorlamak yerine niye oyunculuğu seçtiniz?

Paris’te çalışırken mutlu olmadım. Benim için en önemlisi, mutlu olmam. İstediğim şeyin o olmadığına inandım. Bir de orada kızlar 14-15 yaşlarında başlıyorlar modelliğe. Oraya gittiğimde 21-22 yaşımdaydım. Gerçekleri görmek lazım. 25 yaş yurtdışına gidip “Ben model olacağım” demek için çok geç.

Başarılara rağmen neden hep arka planda kalmayı seçiyorsunuz?

Hayatımda en önemli şey, dönüp geriye baktığımda utanacağım bir şey yapmamış olmaktır. İşte de, aşkta da! Bu yetiştirilmeyle ilgili bir şey. Bireylerinin söz hakkı olduğu, birbirine saygı duyduğu bir aileden geliyorum; bir o kadar da sevginin olduğu...

Kararlarınızı alırken ailenize danışıyor musunuz?

Hayır. 17 yaşından bu yana yalnız yaşıyorum. Yaşıtlarım daha “onu mu giyeyim, bunu mu giyeyim” diye düşünürken ben İstanbul’daydım. İzmir’de doğdum ve Ankara’da da yaşadım ama hiçbiri İstanbul’a benzemiyor. Bir de babamın beni göndermesi bana olan güvenini gösteriyordu. Benim de onları ve kendimi asla üzmemem gerekiyordu. O yüzden belki duvarlarım bu kadar yüksek ve çok insan hayatıma giremiyor. Bundan da mutluyum aslında.

Kariyer ve özel hayat dengesini nasıl kuruyorsunuz?

İş daima olmalı ama aile daha özel; emek verilmeli. O yüzden bana mikrofon uzatıp “Evlenecek misin?” diye sorduklarında çok kızıyorum. Bu konu bu kadar basite indirgendiği için günümüzde evlilikle sürmüyor zaten. Bense bir kere evlenmek isteyenlerdenim. Hiçbir zaman “Bir evleneyim bakalım, olmazsa boşanırız” diyenlerden olmadım. Çocuk da çok özel benim için. Mesela çocuk zamanı çalışmamak gerek. Çocuk da yaparım kariyer de diye düşünmüyorum.

Mardin’in en çok neyini sevdiniz?

Özellikle üniversitede Mezopotamya ve Ön Asya Arkeolojisi okuyan bir insan olarak Mezopotamya’ya bakıyor olmak çok enteresan. Ama daha Hasankeyf’e bile gidemedim. Vaktim olmadı. Manastır gezdim birkaç tane, o kadar. Şehrin mimarisi müthiş.

Dizide Mardin doğumlu, üç yaşında İstanbul’a gelmiş ve köklerine geri dönmüş bir genç kızı oynuyorsunuz. Sıla ile Cansu’nun benzerlikleri var mı?

Sıla; Mardin’de doğup, büyük şehirde büyümüş bir karakter. Sadece o kısmımız aynı.

Siz Sıla olsaydınız, köklerinizin peşinden gider miydiniz?

Giderdim herhalde. Oradaki insanların masumiyeti çok güzel. Bizim burada kafamıza taktığımız şeyler, onlar için problem değil.